2011
Kutsal Yerlerde Durun
Kasım 2011


Kutsal Yerlerde Durun

Cennetteki Babamızla olan iletişimimiz—O’na ettiğimiz dualar ve O’nun bize verdiği ilhamlar dahil—hayatın fırtınalarına ve sıkıntılarına karşı durabilmemiz için gereklidir.

Sevgili kardeşlerim, bu sabah güzel mesajlar dinledik. Katılan herkese saygılarımı sunuyorum. Özellikle kendisini daha iyi hisseden Yaşlı Robert D. Hales tekrar bizimle beraber olduğu için çok mutluyuz. Bob, seni seviyoruz.

Bu sabah size ne söylemek istediğimi düşünürken, uygun olduğunu ve yerinde olacağını gördüğüm bazı düşünceleri ve hisleri sizlerle paylaşmam gerektiğini hissettim. Bunları paylaşırken Tanrı’nın beni yönlendirmesi için dua ediyorum.

Bu dünyada şu ana kadar 84 yıl geçirdim. Başka bir perspektifle bakarsak, New York’tan Paris’e tek motorlu, tek koltuklu, üstten tek kanatlı bir uçakla ilk defa tek başına durmadan uçmuş Charles Lindbergh’le aynı yılda doğdum. O günden bugüne 84 yıl boyunca birçok şey değişti. İnsanın aya çıkmasından ve geri dönmesinden bu yana yıllar geçti. Aslında, dünün bilim kurgusu bugün gerçek oldu. Ve bu gerçeklik, günümüzdeki teknoloji sayesinde, çok hızlı bir şekilde değişiyor ve buna zar zor ayak uydurabiliyoruz—hatta ayak uyduramıyoruz. Eski çevirmeli telefonları ve manüel daktiloları hatırlayan bizler için bugünün teknolojisi sadece harika olmaktan çok daha öte bir şey.

Geçenlerde Wall Street Journal’da, Britanya’nın baş hahamı Jonathan Sacks’in yazdığı bir makaleyi okudum. Bazı şeylerin arasında şunu da yazmıştı: “Hemen hemen Batı’daki bütün toplumlarda 60’lı yıllarda, geleneksel kendine hakim olma etiklerinin hepsinden vazgeçilişi simgeleyen ahlaki bir devrim oldu. Beatles, “İhtiyacınız Olan Tek Şey Sevgidir” şarkısını söylüyordu. Yahudi-Mesihçi ahlak kuralları unutuldu. Onun yerini şu deyiş aldı. İşine geleni yap. On Emir, On Yaratıcı Tavsiye diye yeniden yazıldı.”

Haham Sacks üzüntü duyarak şöyle devam ediyor:

“Ahlaki sermayemizi, finansal sermayemizi harcadığımız gibi aynı şekilde dikkatsizce boşa harcıyoruz. …

“Dünyanın büyük bir kısmında insanlar dinin geçmişte kaldığına inanıyor. Siz buna layıksınız, onun için satın alın, paranızı harcayın, giyinin kuşanın, hava atın kültürüne karşı hiç kimse ses çıkarmıyor. Mesaj şudur ki ahlakın modası geçmiştir, vicdan süt çocukları içindir ve en önemli tek emir, ‘Başkası tarafından yakalanmayacaksın’ emridir.’”1

Kardeşlerim, bu—maalesef—etrafımızdaki dünyayı tanımlıyor. Umutsuzluğa düşerek ellerimizi ovuşturuyor ve böyle bir dünyada nasıl ayakta kalacağız diye merak ediyor muyuz? Hayır. Aslında, İsa Mesih’in sevindirici haberinin hayatlarımızda olduğunu ve ahlakın modasının geçmediğini biliyoruz ki bize yol gösterecek bir vicdana sahibiz ve kendi hareketlerimizden biz sorumluyuz.

Dünya değişse de, Tanrı’nın yasaları değişmez. Bu yasalar değişmedi; bunlar değişmeyecek. On Emir, adı üzerinde emirdir. Bunlar tavsiyeler değildir. Tanrı bu emirleri İsrail çocuklarına verdiği zaman bu emirler nasıl gerekli olmuşsa, bugün de aynı şekilde gereklidir. Eğer dikkatli bir şekilde dinlersek, şimdi, burada bize konuşan Tanrı’nın sesinin yankılandığını duyacağız:

“Benden başka tanrın olmayacak.

“Kendine put yapmayacaksın. …

“Tanrın Rab’bin adını boş yere ağzına almayacaksın. …

“Şabat Günü’nü kutsal sayarak anımsa. …

“Annene babana saygı göster. …

“Adam öldürmeyeceksin.

“Zina etmeyeceksin.

“Çalmayacaksın.

“Yalan yere tanıklık etmeyeceksin. …

“Göz dikmeyeceksin.”2

Davranış kurallarımız kesindir; bunlar için pazarlık yapılamaz. Bunlar sadece On Emir’de değil, ayrıca Kurtarıcı dünyada yürürken bizlere vermiş olduğu Dağdaki Vaaz’da da bulunur. Bunlar O’nun öğretilerinde bulunur. Modern vahiylerin sözlerinde bulunur.

Cennetteki Babamız dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır. Peygamber Mormon, Tanrı’nın “tüm sonsuzluktan tüm sonsuzluğa kadar değişmeyeceğini”3 söyler. Hemen hemen her şeyin değiştiği gibi görünen bu dünyada, güvenebileceğimiz şey, sıkıca tutunabileceğimiz gemi demiri, Tanrı’nın sabitliğidir ki böylece güvende oluruz, yoksa bilinmeyen sulara sürükleniriz.

Bazı zamanlar dünyadaki insanların sizden daha fazlasıyla eğlendiğini düşünebilirsiniz. Bazılarınız Kilise’de bağlı olduğumuz davranış kurallarından dolayı kısıtlandığımızı hissedebilir. Kardeşlerim, size beyan ederim ki Kurtarıcı’yı takip ederken ve emirleri tutarken bize gelebilecek Ruh’tan başka hiçbir şey ve hayatlarımıza daha büyük bir sevinç ya da ruhlarımıza daha çok huzur getiremez. Bu Ruh, çoğu insanın katıldığı türdeki etkinliklerde bulunamaz. Havari Pavlus şu gerçeği beyan etti: “Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.”4 “Doğal kişi” kelimesi, eğer kendimizin böyle olmasına izin verirsek, herhangi birimizi de kastedebilir.

Ruhsal şeylerden çok uzaklaşan bir dünyada tedbirli olmalıyız. En çok arzu ettiğimiz Tanrı krallığındaki sonsuz hayata kavuşma sürecinde vazgeçmeyi reddetmek ve standartlarımıza uymayan her şeyi geri çevirmek çok önemlidir. Zaman zaman fırtınalar yine kapımızı çalacaktır, çünkü bunlar bu fani dünyadaki varoluşumuzun kaçınılmaz bir parçasıdır. Eğer sevindirici haber temelimizde varsa ve kalplerimizde Kurtarıcı’nın sevgisi olursa, bunların üstesinden gelmek, bunlardan öğrenmek ve bunlarla başa çıkmak için daha hazırlıklı olacağız. Peygamber Yeşaya şunu bildirdi: “Doğruluğun ürünü esenlik, sonucu, sürekli huzur ve güven olacaktır.”5

Dünyada olmak, ama dünyadan olmamanın anlamından çıkarılacağı gibi, Cennetteki Babamızla dua yoluyla haberleşmemiz gerekir. O bunu yapmamızı istiyor; O dualarımıza cevap verecektir. 3. Nefi 18’de kaydedildiği gibi Kurtarıcı bizi şöyle uyarmıştır: “Uyanık durup, sürekli dua etmelisiniz ki ayartılmayasınız; çünkü Şeytan sizi istiyor. …

“Bu yüzden Baba’ya benim adımla sürekli dua etmelisiniz;

“Ve alacağınıza inanarak, benim adımla Baba’dan doğru ne isterseniz isteyin, işte size verilecektir.”6

Duanın gücü hakkındaki tanıklığımı yaklaşık 12 yaşında iken kazandım. Biraz para kazanmak için çok çalışmış ve beş dolar biriktirmeyi başarmıştım. Özellikle 12 yaşındaki bir çocuk için Büyük Ekonomik Kriz’in olduğu günlerde beş dolar önemli bir paraydı. Babama, toplam beş dolar olan bütün bozuk paralarımı verdim; o da bana geri beş dolar kağıt para verdi. O beş dolarla almayı planladığım özel bir şey vardı, ama bunca yıldır hala ne olduğunu hatırlayamıyorum. Sadece o paranın benim için ne kadar önemli olduğunu hatırlıyorum.

O zamanlar çamaşır makinemiz yoktu; bu yüzden annem çamaşırlarımızı her hafta yıkanması için çamaşırhaneye gönderirdi. Bir iki gün sonra “ıslak çamaşır” dediğimiz çamaşırlar bize geri gönderilir, annem de onları arka bahçeye kurumaları için asardı.

Kağıt beş dolarımı kot pantolonumun cebine koymuştum. Tahmin edebileceğiniz gibi, kot pantolonum cebinde unuttuğum parayla çamaşırhaneye gönderilmişti. Ne yaptığımı fark ettiğimde, çok endişelendim. Biliyordum ki çamaşırhanede çamaşırlar yıkanmadan önce cepler düzenli olarak kontrol edilirdi. Eğer param bu süreç içerisinde fark edilip alınmadıysa, paramın pantolonum yıkanırken kesinlikle cebimden düşeceğini biliyordum; belki de çamaşırhanede çalışan birisi bulup, sahibine vermek istese de, kime vereceğini bilemeyeceği için parama sahip çıkacaktı. Anneme parayı cebimde unuttuğumu söylediğimde sevgili annemin de onayladığı bir gerçek vardı ki beş dolarımı geri alabilme şansım oldukça azdı.

O parayı istiyordum; o paraya ihtiyacım vardı; o parayı kazanmak için çok çalışmıştım. Yapabileceğim tek bir şey olduğunun farkına vardım. Büyük bir üzüntü ile Cennetteki Baba’ya döndüm ve O’na paramın ıslak çamaşırlar geri gelinceye kadar pantolonumun cebinde güvenli bir şekilde durması için yalvardım.

İki uzun günün ardından, çamaşırlarımızı getirecek kamyonun geleceğini bildiğim vakit pencere kenarında oturup bekledim. Kamyon kaldırıma yaklaştığında, kalbim sıkışıyordu. Islak çamaşırlar içeri alınır alınmaz, kot pantolonumu kaptım ve odama koştum. Titreyerek elimi cebime soktum. Bir şey bulamayınca aniden her şeyin bittiğini sandım. Ve sonra parmaklarım o ıslak beş dolarlık kağıt paraya dokundu. Onu cebimden çıkarırken yüreğime su serpilmişti. Cennetteki Babama yürekten dua ederek şükrettim, çünkü O benim duama cevap vermişti.

O eski zamandan beri sayısız dualarım cevaplandı. Cennetteki Babamla dua yoluyla iletişim kurmadığım hiçbir gün olmadı. Bu çok değer verdiğim bir ilişkidir ki bu ilişki olmadan tamamen kaybolacağımı biliyorum. Eğer Cennetteki Babanızla bu tür bir ilişkiniz yoksa bu hedef için gayret göstermenizi teşvik ediyorum. Böyle yaptığınızda, bu dünyadaki geçici ikametimiz sırasında her birimizin ruhen hayatta kalabilmesi için gerekli olan O’nun ilhamını ve rehberliğini hayatınızda almaya hak kazanacaksınız. Ancak bunları aradığımızda, bu tür ilham ve rehberlik O’nun tarafından bize verilecek ücretsiz hediyelerdir. Ne kadar güzel hazinelerdir onlar!

Cennetteki Babam, verdiği ilhamla benimle konuştuğunda her zaman boynum bükük kalır ve minnettarlık duyarım. Bu ilhamları fark etmeyi, onlara güvenmeyi ve onlara uymayı öğrendim. Tekrar tekrar, bu tür ilhamlar aldım. Buna ilişkin dramatik bir olay 1987 Ağustos ayında, Almanya Frankfurt Tapınağı’nın adanması sırasında oldu. Başkan Ezra Taft Benson, adamanın ilk bir iki gününde bizimle beraberdi, ama geri döndü; böylece geri kalan toplantıları yönetme fırsatım oldu.

Cumartesi günü, Frankfurt Tapınağı bölgesinde olan Hollandalı üyelerimiz için bir toplantı düzenledik. Hollanda’dan gelen olağanüstü liderlerimizden biri olan Kardeş Peter Mourik’i iyi tanırdım. Toplantıdan hemen önce, Kardeş Mourik’in toplantı sırasında kendi Hollandalı üye kardeşlerine konuşması gerektiğine ve hatta ilk konuşmacı olması gerektiğine dair açık bir izlenim duydum. O sabah tapınakta onu görmediğim halde, Alan Başkanımız Yaşlı Carlos E. Asay’e Peter Mourik’in bu toplantıya katılıp katılmadığını sormak için bir not uzattım. Toplantıyı başlatmak için ayağa kalkmadan hemen önce, Yaşlı Asay’den, Kardeş Mourik’in aslında toplantıda olmadığını ve başka bir yerde meşgul olduğunu ve ertesi günkü tapınak adama toplantısına askerlerin üye olduğu destek birimleri ile katılmayı planladığını belirten bir not bana geri geldi.

İnsanlara hoş geldiniz deyip programı açıklamak için kürsüye çıktığımda, çok belirgin bir şekilde yine Peter Mourik’in ilk konuşmacı olmasını anons etmem gerektiğine dair bir ilham aldım. Bu bütün içgüdülerime karşı bir şeydi, çünkü daha yeni Yaşlı Asay’den Kardeş Mourik’in kesinlikle tapınakta olmadığını öğrenmiştim. Aldığım ilhama güvenerek, buna rağmen, koronun bir şarkı sunacağını, dua edileceğini ve sonra da ilk konuşmacımızın Kardeş Peter Mourik olacağını duyurdum.

Koltuğuma geri döndüğümde, Yaşlı Asay’e doğru baktım; yüzündeki telaşlı bakışı gördüm. Sonradan bana, Kardeş Mourik’i ilk konuşmacı olarak açıkladığımda kulaklarına inanamadığını söyledi. Onun notunu aldığımı ve hatta okuduğumu bildiğini, ama Kardeş Mourik’in tapınağın hiçbir yerinde olmadığını bilmeme rağmen, neden onu konuşmacı olarak anons ettiğimi anlamadığını söyledi.

Bunların hepsi gerçekleşirken, Peter Mourik Porthstrasse’de bulunan kilisenin alan bürolarındaki bir toplantıdaydı. Toplantısı devam ederken, birden o zaman bölge temsilcisi olan Yaşlı Thomas A. Hawkes Jr.’a döndü ve ona, “Beni tapınağa ne kadar çabuk götürebilirsin?” diye sordu.

Küçük spor arabasını oldukça hızlı sürmesiyle bilinen Yaşlı Hawkes cevap verdi, “Seni 10 dakikada oraya götürebilirim! Ama tapınağa neden gitmen gerekiyor?”

Kardeş Mourik, tapınağa neden gitmesi gerektiğini bilmediğini, ama oraya gitmesi gerektiğini bildiğini itiraf etti. İkisi tapınağa doğru hemen yola koyuldular.

Koro muhteşem bir şarkı söylerken, Peter Mourik’i her an görebilirim diye etrafıma bakınıyordum. Onu göremedim. Ama hiç paniğe kapılmadığımın farkına vardım. Her şeyin yolunda gideceğine dair tatlı, inkar edilemez bir güven duygusu hissettim.

Kardeş Mourik tam açılış duası biterken, hala neden orada olduğunu bilmeksizin tapınağın ön kapısından içeri girdi. Koridordan aceleyle yürürken, ekranda beni gördü ve “Şimdi Kardeş Peter Mourik’i dinleyeceğiz” anonsumu duydu.

Yaşlı Asay’in şaşkın bakışları altında, Peter Mourik hemen odaya girdi ve kürsüdeki yerini aldı.

Toplantıdan sonra, Kardeş Mourik ve ben, konuşmasına başlamadan önce neler olduğunu konuştuk. Sadece bana değil, aynı zamanda o gün Peter Mourik’e de verilen bu ilham üzerinde çok düşündüm. Bu müthiş tecrübe, bana böyle bir ilhamı almak için layık olmanın önemi hakkında inkar edilemez bir tanıklık sağladı; ilham geldikten sonra, bu ilhama güvenmemiz —ve buna uymamız—gerekir. Hiç şüphem yok ki Rab, Frankfurt Tapınağı’nın adanma toplantısında bulunanların Rab’bin hizmetkarı Kardeş Peter Mourik’in güçlü ve dokunaklı tanıklığını duymalarını istemişti.

Sevgili kardeşlerim, Cennetteki Babamızla olan iletişimimiz—O’na ettiğimiz dualar ve O’nun bize verdiği ilhamlar dahil—hayatın fırtınalarına ve sıkıntılarına karşı durabilmemiz için gereklidir. Rab bizi şöyle davet eder, “Bana yaklaşın ve ben de size yaklaşacağım; beni özenle arayın ki beni bulabilesiniz.”7 Böyle yaptığımızda doğruluk adına güçlü ve dayanıklı bir şekilde ayakta durabilmemiz—“kutsal yerlerde durabilmemiz ve kımıldamamamız”8—için gereken isteği ve cesareti temin eden O’nun Ruhu’nu hayatlarımızda hissedeceğiz.

Değişiklik rüzgarları fırıl fırıl dönerek etrafımızda eserken ve toplumdaki ahlaki değerler kendi gözlerimizin önünde parçalanmaya devam ederken, Rab’bin kendisine güvenenlere verdiği değerli sözü hatırlayalım: “Korkma, çünkü ben seninleyim. Yılma, çünkü Tanrın benim. Seni güçlendireceğim, evet, sana yardım edeceğim. Zafer kazanan sağ elimle sana destek olacağım.”9

Muhteşem bir söz! Dilerim bu tür kutsamalar bizim olur, Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in kutsal adıyla dua ediyorum, amin.